5 Nisan 2025 Cumartesi

Spinoza'nın Tanrısına İnanıyorum

İnanç, çoğu zaman geleneksel dinlerin çizdiği sınırlarla tanımlanır. Ancak bazen hakikat arayışı bizi alışıldık yolların dışına çıkarır. Benim için bu yol, Baruch Spinoza’nın düşüncelerine çıkıyor. Onun Tanrısı, ne gökyüzünde oturan bir kral ne de dua ve ibadetle yönlendirilebilen bir varlık. Spinoza’nın Tanrısı, doğanın kendisi, evrenin zorunlu düzenidir. Ben bu Tanrıya inanıyorum. Çünkü bu inanç hem aklımla uyumlu hem de modern bilimin ışığında anlamlı. Spinoza’nın sunduğu Tanrı fikri, dogmalardan uzak; özgür düşünceyle yoğrulmuş bir varlık tasavvurudur. Ve belki de bu yüzden, bana en çok huzur veren Tanrı anlayışıdır.

Spinoza’ya göre Tanrı doğayla özdeştir: Deus sive Natura — yani Tanrı ya da Doğa. Bu, teolojik bir devrimdir. Geleneksel dinlerde Tanrı doğayı yaratır ve dışından yönetir. Spinoza’da ise Tanrı doğanın ta kendisidir. Tüm evren, onun zorunlu bir ifadesidir. Bu anlayışta evrende olan her şey, Tanrı'nın bir tezahürüdür; iyi ya da kötü, doğru ya da yanlış değil, sadece zorunlu ve olması gerektiği gibidir. Bu bakış açısı, evrende tesadüfe veya keyfî müdahaleye yer bırakmaz. Her şeyin nedeni vardır ve her şey Tanrı’nın doğasından kaynaklanır. Bu nedenle Spinoza’nın Tanrısı doğanın akışıyla birebir örtüşür: yıldızların hareketi, DNA dizilimi, yerçekimi yasası… Bunların tümü, Tanrı’nın düşünsel ve maddi ifadeleridir.

Bu Tanrı anlayışıyla, evren artık gizemli bir tiyatro sahnesi değil, anlaşılabilir bir sistem hâline gelir. Spinoza’nın Tanrısı, doğanın matematiksel düzeni kadar nettir. Ve bu Tanrı, geleneksel dinlerin Tanrısından çok daha tutarlıdır. Çünkü onun Tanrısı çelişkiye düşmez, fikrini değiştirmez, keyfî kararlar almaz. Her şey zorunlulukla var olur. Bu yüzden Spinoza’nın felsefesi, Tanrı’yı anlamak için mucizelere, vahiylere ya da kehanetlere değil; akla, deneyime ve gözleme dayanır. Tanrı'yı anlamak için bilimle çatışmaya değil, onunla işbirliğine ihtiyaç duyar. Bu da bizi, dogmatik inançtan özgür düşünceye; korkuya dayalı dinden, akla dayalı bir maneviyata taşır.

Spinoza’nın sistemi aynı zamanda ahlakı yeniden tanımlar. Geleneksel dinlerde Tanrı iyi ile kötüyü belirler; itaat ödüllendirilir, karşı çıkış cezalandırılır. Spinoza’da ise Tanrı yargılayan biri değildir. O, evrensel düzenin kendisidir. Bu yüzden ahlak, Tanrı’nın emirlerine itaatle değil, doğayı ve kendi doğamızı anlamakla gelişir. Akıl, bizi tutkularımızdan ve bilgisizlikten özgürleştirir. Özgür birey, doğaya uygun yaşar. Korkuyla değil anlayışla hareket eder. Bu anlayış, etik kararları dışsal baskılarla değil, içsel bilgiyle almamıza olanak tanır. Ahlak böylece evrensel olmaktan çıkmaz ama keyfî ve otoriter olmaktan kurtulur.

Spinoza’nın Tanrısı öfkelenmez, kıskanmaz, cezalandırmaz. Bu tür insana özgü duygular, Tanrı’ya yakıştırıldığında, Tanrı kavramı daraltılmış olur. Spinoza, Tanrı’yı anlamanın en doğru yolunun, onu doğanın zorunlu düzeni olarak kavramak olduğunu savunur. Bu yaklaşım, Tanrı’yı korkulacak bir varlık olmaktan çıkarır ve ona hayranlık duymamıza neden olur. Çünkü artık Tanrı, bize dışsal bir otorite değil; içsel bir zorunluluk, evrenin akışı ve düzenidir. Bu Tanrı, bizimle konuşmaz ama her şeyde onun sesi vardır. Sessizdir ama tüm evren onunla yankılanır.

Bu Tanrı anlayışı, bilimle çelişmez. Aksine, bilimi kutsal bir faaliyet hâline getirir. Spinoza’nın evreni, düzenlidir ve bu düzen, bilimsel yöntemlerle anlaşılabilir. Bilim, Tanrı’nın doğasını keşfetmenin yoludur. Newton’un kütleçekim yasası, Darwin’in evrim teorisi ya da kuantum fiziğinin olasılık dalgaları; tümü Tanrı’nın doğasının keşfedilişidir. Bu yüzden Spinoza'nın Tanrısına inanmak, aynı zamanda doğaya ve bilime inanmak demektir. Bu inanç, insanı dogmalardan kurtarır, evrenin gerçekliğine açar. Her bilimsel bulgu, bir vahiy gibidir bu anlayışta. Çünkü evrenin her yasası, Tanrı'nın kendini ifade etme biçimidir.

İnsan ruhu da bu evrenin, yani Tanrı’nın bir parçasıdır. Spinoza’ya göre özgürlük, doğayı anlamakla başlar. Tutkularımız, arzularımız ve korkularımız bizi köleleştirir. Ama bilgi, akıl ve içgörü bizi özgürleştirir. Gerçek özgürlük, doğanın zorunluluğunu kavrayarak onunla uyum içinde yaşamaktır. Bu anlayış, bireyin içsel gelişimini merkeze alır. Spinoza’nın Tanrısına inanmak, sadece dışsal düzenle değil; kendi iç doğamızla da uyum içinde yaşamak demektir. Doğanın zorunlu düzenine karşı gelmek değil, onu anlamak ve onunla bir olmak hedeflenir. Bu bir teslimiyet değil; en yüksek bilinç hâlidir.

En etkileyici yönlerinden biri de, bu inanç biçiminin bireye hakikati doğrudan kavrama özgürlüğü tanımasıdır. Hiçbir kutsal kitap, hiçbir dini otorite, hakikatin tek sahibi değildir. Her birey, aklıyla Tanrı’yı anlayabilir. Evrende olan her şey, Tanrı’nın bir yüzüdür. Bir ağacın yaprağı da, bir gezegenin yörüngesi de, bir insanın düşüncesi de Tanrı’nın ifadeleridir. Bu, kişisel bir iman değil, evrensel bir sezgiye dayanır. Spinoza’nın Tanrısına inanmak, hakikati başkasından beklememek; doğayı, kendini ve evreni anlamaya çalışmak demektir.

Ölüm korkusuna da bu inanç farklı bir ışık tutar. Spinoza’ya göre ruhun ölümsüzlüğü, geleneksel anlamda bir “cennet” ya da “cehennem” değildir. Ruhun ebediliği, onun Tanrı’nın düşünsel yapısıyla olan ilişkisindedir. Kişisel benliğimiz sona erse bile, ruhumuzun Tanrı’yla bağlantılı yönü sonsuz düzene karışır. Ölümden sonra yaşamdan çok, yaşam içinde ebediyet yakalamak önemlidir. Akılla yaşanan bir hayat, tutkulara esir olmayan bir ruh, zaten ebedi bilinçle temas kurmuştur. Spinoza’nın Tanrısına inanmak, ölümden değil; boş ve bilinçsiz bir hayattan korkmaktır.

Ve sonuç olarak: Spinoza’nın Tanrısına inanıyorum. Çünkü bu Tanrı bana korku değil, anlayış; ceza değil, düzen; itaat değil, özgürlük sunuyor. Bu Tanrı, akılla kavranabilir, bilimle anlaşılabilir, doğayla deneyimlenebilir. Spinoza’nın Tanrısı bana şunu öğretti: Ben evrenin bir parçasıyım ve evren de Tanrı’nın ta kendisi. Bu yüzden doğayı anlamak, Tanrı’yı anlamaktır. Yaşadığım her an, onun düzenine daha çok yaklaştığım bir an olabilir. Bu inanç, beni hem daha akıllı, hem daha mütevazı, hem de daha özgür kılıyor. İşte bu yüzden, derin bir huzur ve samimiyetle söylüyorum: Spinoza’nın Tanrısına inanıyorum.

Spinoza'nın Tanrısına İnanıyorum

İnanç, çoğu zaman geleneksel dinlerin çizdiği sınırlarla tanımlanır. Ancak bazen hakikat arayışı bizi alışıldık yolların dışına çıkarır. Ben...